Ankara'da 80’li yıllarda Rock müziğini icra eden ilk gitarist olarak efsaneleşen Süleyman Bağcıoğlu, kendi yaptığı gitarıyla da simge haline geldi. Müziğe 9 yaşında başlayan ve kariyerinde Bulutsuzluk Özlemi'nin gitaristliğini de yapan Bağcıoğlu ile müzik hayatı hakkında Ankara Masası ekibi keyifli bir röportaj gerçekleştirdi.
ANKARA (İGFA) - Ankara’nın ünlü Blues&Rock gitaristi Süleyman Bağcıoğlu, müzik hayatı hakkında özel açıklamalarda bulundu.
Siz Ankara'da rock müzik yapan ilk isimlerden birisiniz. Müziğe başlama hikayenizle birlikte bizi biraz 80’li yıllara götürebilir misiniz?
80’li yıllar anlatılmaz yaşanır. Daha doğrusu yetmişlerden itibaren Ankara da Türkiye de muhteşemdi. Müzik açısından 80’lerde canlı müzik belli bir yere gelmiş durumdaydı. Barlar açılıyordu ve bu barlarda çeşitli gruplar çalışıp çalmaya başlamıştı. Rock ve Blues konusunda çok güzel gruplar çıkmıştı.
Ben Ankaralıyım ve 9 yaşında başladım. Abim başlamıştı müziğe benden bir sene önce. Evde bir gitar var onla beraber başladık. 60’larda başladık, Hippi döneminin bitiminde. Aslında biz yeni başladı sanıyorduk ama bitimiymiş. 55’li yıllarda 'Hippilik öldü' diye New York caddelerinde gösteriler yapılıyormuş. Biz de bu şekilde başlamış olduk.
İsveç'te yaşayan Siret Yurtsever adında bir arkadaşım vardı. 1983 yılında Ankara’ya konsere gelmişlerdi. Yanında da aletlerini taşıyordu. 4-5 tane gitar sapı vardı, bir tanesini çıkardı ‘Kendine bir gitar yapsana’ dedi. Benim o zaman gitar yapma konusunda en ufak bilgim yok. ‘Nasıl yapacağım?’ derken yaptım. O bana ön ayak olmuş oldu. O zamanki grubumuzda çalan basçı arkadaşımla beraber çok eski bir kütük bulduk. Kocaman 30-40 senelik, yarısı çürümüş bir kütüktü. Ondan iki gövdelik bir tahta çıktı. Bir tanesi benim gitarımın gövdesi, bir tanesi kendisinin yaptığı bas gitar gövdesi oldu. Şansımıza bir sürü şeyi doğru yapmışız, çok güzel oturdu. O muhteşem bir gitar.
Numara albümünde çalmak üzere ben gruba girdim. Nejat Yavaşoğulları, ‘albümde bir-iki parçada çalar mısın?’ diye bana bir teklif getirdi. Zevk duydum. Tabii o parçaların kaydı esnasında ‘devam edelim istersen?’ dedi ve daha sonra 15 konsere katıldım. Konserlerin sonrasında albüm kayıtları bitti, yollar ayrıldı. Şu an 2 tane grubum var. Birisi ‘Spitfire’ 2. Dünya Savaşı'ndaki ünlü avcı uçağının adı. Diğeri de ‘In Rock’.
Maalesef. Çünkü kendi parçalarımız yok. Sadece cover yapıyoruz.
Bu şu anda cevap verebileceğim bir şey değil. Her zaman olabilir veya hiçbir zaman olmayabilir. Bestecilik çok farklı bir kavram, çalgıcılık ise daha farklı. Ben çalgıcıyım.
Stüdyo kaydının da çok ayrı zevkleri var. Fakat benim için müzik, o anda yapılan müziktir, doğrusuyla yanlışıyla. Canlı müzikte her akşam çaldığınız parçalar aynı fakat başka bir havası oluyor.
Var tabii aynı yaşlara geldik. O zaman daha genç olan şu anda bayağı büyümüş olan insanlarla karşılaşıyorum. Nostalji yaşıyoruz beraber.
Ben onları özellikle müziğe yönlendirmedim. Büyük oğlum Akın Bağcıoğlu davul çalıyor. Muhteşem bir davulcu. Küçük oğlum Kemalcan Bağcıoğlu çok iyi bir dinleyici ama müzisyenlik tarafına kanalize olmadı. İkisini de yöneltmeye çalışmadım. Evdeki çalışmalarım, dinlediğim müzikler onları yönlendirdi.